
Dede Korkut Kitabı Baskısı Tanıtımı
-Başbakan Davutoğlu: (1)
-"Şimdi Sünni, Alevi diye ayrım yapıldığı bir dönemde, Hazreti Ali'yi, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i, Hazreti Osman'ı aynı anda böyle güzelce ifade eden bir kültür parçalanabilir mi, ayrılabilir mi? Dedem Korkut okuyanları, şu veya bu mezhep temelinde bölmek mümkün olabilir mi"
ANKARA - Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Şimdi Sünni, Alevi diye ayrım yapıldığı bir dönemde, Hazreti Ali'yi, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i, Hazreti Osman'ı aynı anda böyle güzelce ifade eden bir kültür parçalanabilir mi, ayrılabilir mi? Dedem Korkut okuyanları, şu veya bu mezhep temelinde bölmek mümkün olabilir mi" dedi.
Davutoğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Merkezi'nde düzenlenen Dede Korkut Kitabı Baskısı Tanıtımı'nda yaptığı konuşmada, akademik olarak bakıldığında, bu eserlerde en fazla üstünde durduğu hususlardan birisinin, kültürel dönüşümler esnasında, siyasi zihniyeti etkileyen büyük geçiş dönemlerinin analizi olduğunu söyledi.
Yunan medeniyet tarihinde, mitolojiden felsefeye geçişin en kritik aşama olduğunu belirten Davutoğlu, Avrupa'da da Paganizm'den Hristiyanlığa geçişe bakıldığında, birçok Pagan tanrısının, zamanla nasıl azizleştiğini anlatan çok önemli bir geçişkenlik süreci olduğunu anlattı.
Türk tarihinde de sözlü edebiyattan yazılı edebiyata, metafizik düşünceden tarihi alana geçişte ara metinlerin olduğunu belirten Davutoğlu, bunların bir yönüyle tarih ötesine seslenir gibi durduğunu, diğer yönüyle tarihin dokusunu anlattığını kaydetti.
Milli kültürün oluşumunu, Anadolu'daki engin kültürün izlerini anlamak isteyenlerin atıfta bulunması gerekenin, o döneme ait eserler olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu sentez döneminin derin irfanının etkisi görülmediğinde tarihin anlaşılamayacağını söyledi. Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Orta Asya'dan yola çıkan, o büyük yolculuktaki Dedem Korkut'un bütün izlerinde bu yolculukları görürsünüz, o yolculukta, o değişimi, İslamiyetle sentezlenen yolda, birçok İran-Turan ilişkisiyle, İran kültürüyle etkilenip, onunla bir temasa geçen, sonra Anadolu'ya gelip yerleşen o kültürün ana çizgilerini takip ettiğinizde, işte bu tarihe hitap noktsında, belki de bugüne kadar bize sirayet eden ana unsurları görürsünüz. Bizim tarihimiz, Dedem Korkut ve onun benzeri Hoca Ahmet Yesevi'nin kültürünün Anadolu'ya gelişi esnasında yaşanan serüven ve 11-13'ncü yüzyıl arasında yaşanan Turan, İran, Mezopotamya, Anadolu kültürleri anlaşılmadan, anlaşılamaz. Onun için Selçuklu dönemleri, asırları ya da geçen hafta Mardin'de Artuklular'dan bahsettim, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu dönemleri, daha sonra Osmanlı'da rafine hale gelecek kültürün ana unsurlarını oluşturur. Dedem Korkut burada çok güzel izler verir bize, bu kültürel mirasın nasıl harmanlandığı konusunda. Dile baktığınızda Dedem Korkut'ta, birçok dilin, Türk lehçesinin izlerine rastlarsınız."
-"Geçiş döneminin öncü kişiliği"
Dede Korkut hikayelerini okumadan Türk Dil ve Edebiyatı üzerine bir çalışma yapmanın imkansız hale geleceğini ifade eden Davutoğlu, Kutadgu Bilig, Divanü Lugati't-Türk, Menakıbname, Saltukname, Danışmentnamelerin hepsinin göçebe kültüründen, yerleşik kültüre geçişin ve devletleşme sürecinin izlerini yansıttığını söyledi.
Dede Korkut'un hayat hikayesi konusunda çok rivayetin olduğunu belirten Davutoğlu, birçok tarihçinin, Dede Korkut'un "Hazreti Peygamber döneminde yaşadığını, Müslüman olduğunu ve diğer boyları İslam'a davet ettiğini" belirttiğini aktardı.
Dede Korkut'un büyük geçiş döneminin öncü kişiliği olduğunu, İslami tasavvuru anlattığında, sentezin, yeni iman halinin bütün unsurlarının görüleceğini dile getiren Davutoğlu, Dede Korkut'un eserlerinden örnekler okudu.
"Helal eş, ana anlatımını Kadınlar Günü'nde, bizim kültürümüzden böyle damıtılmış şekilde, daha güzel anlatmak mümkün mü" diye soran Davutoğlu, "Şimdi Sünni, Alevi diye ayrım yapıldığı bir dönemde, Hazreti Ali'yi, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i, Hazreti Osman'ı aynı anda böyle güzelce ifade eden bir kültür parçalanabilir mi, ayrılabilir mi? Dedem Korkut okuyanları, şu veya bu mezhep temelinde bölmek mümkün olabilir mi" ifadesini kullandı.
-"Üzülme, Türkiye'dekiler de bilmiyor"
Türkiye'de de Malezya'da da eğitim verdiği dönemde, 16'ncı yüzyıl siyaset felsefesini anlatırken, Machiavelli ile Kınalızade'yi karşılaştırdığını belirten Davutoğlu, şu anısını anlattı:
Yurt dışında Malezya'da ders vermeye başladığımda baktım ki sınıf Birleşmiş Milletler gibi, 25 ayrı milletten öğrenci var ama benim kitap Yunan'dan başlıyor, Roma'dan devam ediyor, Hristiyanlık ve çizgide hiç Asyalı, Müslüman yok, Türk zaten yok da Asyalı da yok. Bütün programı değiştirdim ve yeni bir çizgide siyasi düşünce tarihi anlattım. İçine de bizim klasikleri de koydum, Farabi'yi, Kınalızade'yi... Seneler sonra, yetiştirdiğim öğrencilerden birisi, doktorayı tamamlayıp hoca olarak döndüğünde üniversiteye, mektup yazdı bana, dedi ki 'Hocam yeni gelen nesil, maalesef çok iyi yetişmiş değil Kınalızade'yi dahi bilmiyorlar.' Malezya'da ne okutursanız onu görüyor. Ben de cevap yazdım 'Üzülme, Türkiye'dekiler de bilmiyor' diye."
(Sürecek)
Muhabir: Mehmet Tosun
Yayınlayan: Eda Özdener
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.