
Bilgi:
Instagram'da @mersinhaber'i
takip ederek anlık gelişmelerden daha hızlı haberdar olabilirsiniz.
Mersin İl Milli Eğitim Müdürü Fazilet Durmuş 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi nedeniyle mesaj yayımladı. Müdür Durmuş'un mesajı şöyle:
"Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi, kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur'an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise Kelime-i Şehadet getiriyor ve ezan okuyarak koşuyor. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Bomba Sırtı muharebelerinde anlattığı bu sahne sanırım Çanakkale ruhunu idrak etmemize biraz olsun yardımcı olacaktır.
Çanakkale Zaferimizin 110. yıl dönümünü tebrik ediyor, Çanakkale Destanı'nın tüm kahramanlarını saygı ve tazimle yâd ediyorum.
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Çanakkale Savaşları; siper savaşlarının en çetin yaşandığı, dünyada eşi benzeri görülmeyen, tüm akvam-ı beşerin birleşerek bir avuç imanı, öz vatanında boğmaya çalıştığı lakin imanın ve vatan sevgisinin galip geldiği ve aynı zamanda dünyanın suratına çarpılmış; yüksek bir ruh, kale gibi bir iman, yaralı düşmanını sırtında taşıyacak kadar yüce bir ahlakın onurlu bir sillesidir.
Çanakkale, yüzbinlerce vatan evladına mezar olmuş ancak o topraklardan istikbalimize ebediyen ilham kaynağı olacak binlerce hikâye, binlerce destan fışkırmıştır.
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar.
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar.
Çanakkale Savaş'ı; imanın, ihlasın ve eşi benzeri görülmemiş bir kahramanlığın hafızlarımıza ve yâdımıza yazılan belki de dünyanın bir daha göremeyeceği bir destandır.
Şairin; " 'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın." dediği, tarihe ve kitaplara sığmayan bu destanın hangi birini anlatayım sizlere:
-Annesine yazdığı mektupta "Ey benim ulu Allah'ım! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri, Sen'in ism-i celâlini İngiliz ve Fransızlar'a tanıtmaktır. Sen, bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahfeyle!.." diyerek dua ettikten sonra şehit olan Muallim Hasan Ethem'in hikayesini mi?
Şehit Kolağası (Yüzbaşı) Mehmed Tevfîk'in destanını mı anlatayım?
Yoksa "Kolumu kesiver de savaşmaya devam edeyim komutanım." diyen Şehit Ali Çavuş'un yiğitliğini mi?
Yüzbaşı Hakkı Bey'in onlarca düşman gemisinin arasından Nusret Mayın gemisiyle döşediği 26 mayının hikâyesini mi anlatayım.
Kelimeler, sözler yürekler Çanakkale'nin hangi destanını anlatmaya yeter.
Tarihin seyrini değiştiren Havranlı Koca Seyit'in destanını mı?
"Bir manevi güce mağlup olduk." diyen İngiliz kumandanı Hamilton'un Kahraman Türk Ordusu'nun zaferi karşısındaki mahcubiyetini mi?
Mücahide Hatice Hanım ve Nezahat Onbaşı'nın kahramanlıklarını mı?
Şehit olmak üzere olan ve kendisine uzatılan son ekmeğini "Birazdan ben şehit olacağım bu ekmeği benim yemem doğru değil arkadaşlarıma verin." diyen Er Hüseyin'in destanını mı?
Tüm neferleri şehit olan ve yere düşürülmeyen, Avusturalyalıların hâlâ önünden saygıyla eğilerek geçtiği 57. Alayın şanlı sancağını mı?
"Tarihin cilvesine bakın ki, Çanakkale'de ölmek üzereyken beni tedavi edenler Türkler idi." diyen Fransız Jozef Miller'in itirafını mı anlatayım?
Yoksa dönmeyi düşünmeden gidenlerinin destanını mı? Ya da gidenlerin dönmesini yıllarca bekleyenlerin hazin hasretlerinin hikâyesini mi anlatayım.
Çanakkale'nin hangi destanı, binlerce kahraman şehidimizin hangi yürek yakan hikâyesini sığdıralım kelimelere ve zamana...
Evet, belki Çanakkale Ruhunu yeterince anlatmamız mümkün değil; tarihe sığmayan o ruhu birkaç satıra sığdırmak mümkün değil ancak Türkiye Yüzyılı'nın kahramanları olacak göz aydınlığı evlatlarımızı bu ruhun ilhamıyla, ihlasıyla ve imanıyla sulamak boynumuzun borcudur. Maarif Modeli'mizin de üzerinde hassasiyetle durduğu "Köklü Geçmiş, Güçlü Gelecek", " Vatan Sevgisiyle Büyüyen Nesiller Yetiştirmek" anlayışı doğrultusunda istikbalimizin dijital fatihlerini ve dünyayı aydınlatacak müstesna genç ruhları, şehit kanlarıyla sulanmış bu aziz vatan topraklarından yeşertmek en kutsal vazifemizdir.
Çanakkale Zaferi'mizin aziz hatırasını ruhumuzun derinliklerinde; tüylerimiz diken diken, gözlerimiz yaşlı ancak Şerefli Zaferin Şerefli torunları olarak onurla ve gururla hissettiğimiz bu zafer gününde: Necid çöllerinde Çanakkale Savaşı'nı hiç görmeden El- Muazzam İstasyonu'nun hurmalıklarında hıçkırıklar arasında "Çanakkale Şehitlerine" adlı destanı yazan Mehmet Akif Ersoy'u da rahmetle ve minnetle anıyorum.
Bu düşüncelerle, Çanakkale Zaferi'nin 110. yıl dönümünü kutluyor, 18 Mart Şehitler Günü'nde bu toprakları bize emanet eden tüm şehitlerimizi, başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bütün kahramanlarımızı rahmetle, şükranla anıyorum.
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.